23 Ekim 2009

Sihirli Parmak:Fabrizio Paterlini

Bahsettiğim kişi italyan bir piyanist.Duyguları gayet güzel aktarabilmiş eserlerine.Yoğun bir klasik müzik etkisi görülmemesi daha da cazip hale getirdi dinlemem için kendisini.Bir yerden sonra aynı etkiyi yaratan klasik müzik şarkılarının aksine farklı şeyler uyandırdı bende.16 yaşında(piyano için geç denebilir)başladığı eğitiminin sonunda çeşitli gruplarda çalmış ve daha sonra kendi albümlerini çıkarmış.3 adet albümü bulunuyor şu an.Dinleyin efendim derim.

Resmi sitesi: http://www.fabriziopaterlini.com/home.html
Albümlerini dinleyebileceğiniz site:http://fabriziopaterlinirecords.com/

19 Ekim 2009

Bardağı yere bırakmak

Bugün kahvaltı sırasında gazetemi okurken rastladım bu yazıya.SABAH Gazatesi yazarı Nazlı Ilıcak'ın köşe yazılarından birisiydi.Çok hoşuma gitti,paylaşmak istedim.

Profesör, elinde, içi dolu bir bardak tutarak dersine başladı. "Bu bardağın ağırlığı sizce ne kadardır?" diye sordu.
Öğrenciler, '50gr!' .... '100gr!' .... '125gr' cevabını verdiler.
"Bardağı tartmadıkça gerçekten ben de bilemem" dedi profesör ve devam etti: "Ama, benim sorum şu: Bu bardağı böyle birkaç dakikalığına tutsaydım ne olurdu?"
- Hiçbir şey - Tamam, peki 1 saat boyunca tutsaydım ne olurdu?
- Kolunuz ağrımaya başlardı.
- Haklısın; peki ya 1 gün boyunca tutsam ne olur?
- Kolunuz iyice ağrır, adaleniz spazm yapar, belki de çözüm bulmak için hastaneye gitmek zorunda kalırsınız.
Sorularına cevap alan profesör, can alıcı noktaya temas etti:
- Peki tüm bu sorunlar olurken bardağın ağırlığında bir değişme ortaya çıktı mı? Öğrenciler bir ağızdan cevapladılar: "Hayır."
- Peki o takdirde, zaman içinde kolun ağrımasına ve kas spazmına yol açan olay neydi?
Profesör ikinci bir soru daha sordu:
- Acıdan ve ağrıdan kurtulmak için ne yapmam gerekir bu durumda?
- Bardağı bırakırsanız, rahatlarsınız.
Profesör beklediği cevabı almıştı.
Öğrencilerini kutladı ve bütün bu soruları sormasına sebep olan açıklamayı yaptı: "Hayatın problemleri de böyle bir şeydir. Onları kafanda birkaç dakika tutarsan, bir sorun yaratmaz.
Uzun bir süre düşünürsen, başın ağrımaya başlar. Ama hiç aklından çıkarmazsan, artık başka bir şey düşünemez hale gelirsin; bu seni bitirir. Elbette hayatınızdaki sorunları düşüneceksiniz; halletmeye çalışacaksınız. Ama en önemlisi, onları, her günün sonunda, uyumadan önce yere bırakmaktır. Bu şekilde strese girmez ve sabah taze bir beyinle uyanırsınız. Taze bir güne, yeni sorunlarla mücadele azmini kazanarak başlamış olursunuz. Bu yüzden arkadaşlarınıza vereceğiniz en önemli tavsiye,
'Bardağı yere bırak' olmalıdır."


13 Eylül 2009

En Kötü:Madalya!

İspanya maçından sonra Oğuz Savaş'ın sözüyle attım başlığımı.Hedefimiz en kötü 3.lüktür.Neden bahsettiğimi biliyorsunuz.Avrupa Basketbol Şampiyonası'ndan bahsediyorum tabiki.

Şampiyona öncesi yapılan turnuvada aldığımız yenilgiler(Hırvatistan-Almanya) içimi pek de açmamıştı.Korkum şampiyonadan galibiyet alamadan dönmekti.Şu anki hislerimle o zamankiler arasında dağlar kadar fark var.Şampiyona'ya süper başlayan bir takımımız yeni grubunda basketbol devi İspanya'yı deviriyor.Bu nasıl bir hazdır.Bir basketbolsever için çok büyük bir gururdur.

Kağıt üzerinde Avrupa'nın en iyi takımları arasındayız.Bunu da bu şampiyona fazlasıyla gösteriyoruz.Bütün inancımızla,bütün konsantremizle maçlara çıkıyoruz.Oyuncuları teker teker ele almam gerekir.Her biri öyle değerli işler yapıyor,öyle anlarda ortaya çıkıyorlar ki bütün alkışları hakediyorlar.Ömer,Ersan,Hidayet,Ömer,Kerem beşlisi tam bu turnuva için biçilmiş kaftan.Pek de üzerinde durmak istemiyorum.Bütün duygularımı madalya aldıktan sonra yazacağım.12 dev adama bir başarı dileği de benden.




05 Ağustos 2009

Haydi Festivale

2 sene sonradan sonra bir Zeytinli festivali daha bizi bekliyor.Bu sefer yoldaşlar farklı,heyecan farklı.Sevgiliyle festivale gitmenin heyecanı hakim vücudumda.

Festivale grupları pek de önem arz etmiyor açıkcası.Eskisi gibi kafa sallayacak,önlerden yer kapacak durumum yok.Elbet eşlik ederiz hoş şarkılara.Belki kumsalda,belki çimenlerde.Çıkıp çalacaklar işte.Buz gibi denizine açılıp bekle beni Yunanistan espirisini elbet yapacağım.Çatlarım yapmazsam.Sabahın 8'inde gözümüze giren ve çadırı eriten o güneşi de unutmamak lazım.

Uzun lafın kısası bekle bizi Zeytinli,bekle bizi deniz ,bekle bizi güneş.Geliyoruz.

24 Şubat 2009

Benden geçmiş.

Üniversiteye geldiğimiz ilk yıllar.Nasıl heyecan doluyuz.Evden de ayrılmışız,özgürlüğün tadını doyasıya çıkarmanın peşindeyiz.Kan da kaynıyor.Gözler felfecir okuyor.En ufak dansta kendimizi piste atabilecek gibi hissediyor,geceleri sokaklarda bağırıyor,çağırıyoruz.

Dün gece ile 3-4 sene önceki ben'i karşılaştırdım bir an kendimle mekanda.Bir his kalmamış oynamak adına;kalabalığa karışmak adına.Köşemizde pek de sefil bir şekilde oturuyoruz.Tek yaptığımız aman,uf,pof nidaları ile kendimizi beğenmiş şekilde sağı solu eleştirmek.Tek eğlenceli yanı oydu diyebilirim.4 sene önce bizle de dalga geçenler olmuştur diye de içimden geçirmeden edemedim.Oynasın yeni gelenler,eğlensinler,coşsunlar,içsinler,öğrensinler.Daha çok vakitleri var aslında farkedemedikleri kadar kısa.Haklılar.biz de haklıydık.

Geçmiş gitmiş göz açıp kapayıncaya kadar.O heves kalmamış.Artık başka şeylere bakar olmuşuz.Gelecek kaygısı taşır olduk.Kendimiz için,sevdiklerimiz için,mutluluk için,yar için.Aklımız bir karış havadan yere inmiş durumda.Her şey ne kadar çabuk geçmiş.Peh ki ne peh.

21 Şubat 2009

Biri şu bacakları durdursun.

Ortaokulda başlayan bacak sallama hastalığımı durduramıyorum.Artık hastalık diyorum çünkü farkında olmadan zangır zangır salladığımı görüyorum.Mübarekler yorulmuyor da.Sebeplerine bakayım dedim.Genelde psikolojik olarak yaklaşılmış konuya.Sinirliyken,heyecanlıyken ya da korktuğu zaman insan bacaklarını sallar gibi şeyler yazılmış,çizilmiş.Doğrudur da ama benim sorunumun bunlar olduğunu sanmıyorum.Her türlü ruh halinde sallanmaya başlıyor bacaklar.Bir başka tarafdan da şeker hastalarında görüldüğü ile ilgili bir haber gördüm.Şimdilik sağlamız ama onun da olduğunu sanmıyorum.Bacak bacak üstüne attığım zaman bile sallıyorum.Ne sinir durum aman!Kurtulabilir miyim ki bu durumdan meraklardayım.

18 Ocak 2009

Yeni şablona geçiş

Tema değiştirmenin vakti geldiğini düşünüyordum ki bu sevimli şeye rastladım.Beğeniverdim aldım bünyeme kattım harmanladım.Bir japon teması ve de balıkların anlamı mevcut:

Problemlerden, uzaklaşmaktansa içine atlamak, boğuşmak ve onları yenmeyi gerektirir balık. Problemlerimiz çok ve çeşitli olsa da ümitsiz olmamayı,onları tanımayı, organize etmeyi, kararlı olmayı, daha çok bilgi ve yardım desteği ile onlarla savaşmayı gerektir.

Sevdim temamı.Hayırlı olsun.

Severim teknolojiyi benimse.

Yapmayın dedim,bakın dedim,dayanamıyorum dedim dinletemedim.Bu teknoloji tutkum da bir başka.Yeni yeni şeyler çıktıkça ve kendi eskilerimi gördükçe içim cız edip duruyor.Bu teknoloji mağazaları beni benden alır başka bir yere götürür.Öyle ki son çıkan buzdolaplarından,otomatik tartılara kadar,traş makinalarından,föndü setlerine kadar ne varsa inceler kurcalarım,bozar kaçarım falan.Derken en can alıcı noktaya -tabiki ses ve görüntü edevatları- geldiğimizde korktuğum başıma geldi ve kanım kıpırdadı.

1-)Benimki kocaman.
2-)Onun yüzünden ders yapamıyorum.(Bahane)
3-)Kafasına vurdum dün.Sanırım onu sevmiyorum artık.
4-)Değiştirmeliyim.Evet Cemil hadi yap bunu.

Önce evirdim çevirdim,sonra biraz okşadım ve parlaklığı gözümü aldı.Hemen yetkili kişiyi çağırıp hakkında bilgi edindikten sonra almaya karar verdim.Yerine taktım ve her şey hazır.Her şey daha net,daha canlı.LCD monitörüm hayırlı olsun.

Haa bir de unutmadan.İçimdeki asıl kıpırtının sebebi bu değil.Mutluluk.

06 Ocak 2009

Sosisin yufkayla dansı

Eveett.Yaşasın yemek sloganından yola çıkarak kolay olmasının yanında pek de leziz olan yiyeceği paylaşayım dedim.Gördüğünüz gibi gerekli şeyler yufka ve sosisten oluşuyor.Yufkayı ikiye katlayın sonra da sosisleri yerleştirin yan yana.Resimdeki gibi kıvırıyoruz ve kesiyoruz.(Ucunu da ıslak suyla ıslatıp kapatın.Ananem yapardı da ne kadar imrenirdim.Kapattık mı?Salın kızarmış yağın içine.Ihım ıhım.Afiyet ola.Yanında kola iyi gider.